Dr.İbrahim Saraçoğlu ms formülü

MS FORMÜLÜ
MS hastaları ve MS’e karşı önleyici olan bitki Anadolu buğdayıdır. Yarım litre suya bir avuç buğday atılır ve 6–7 dakika haşlanır. Daha sonra ılımaya bırakıp yarısını sabah kahvaltısından sonra diğer yarısını da öğlen aç karnına içeceksiniz




MS FORMÜLÜ
MS hastaları ve MS’e karşı önleyici olan bitki Anadolu buğdayıdır. Yarım litre suya bir avuç buğday atılır ve 6–7 dakika haşlanır. Daha sonra ılımaya bırakıp yarısını sabah kahvaltısından sonra diğer yarısını da öğlen aç karnına içeceksiniz





Ask ve Seks Sagligi Getiriyor

Bu cinsellik ile ilgili makalemiz herkesi yakindan ilgilendiriyor. Asagida yer alan cinsel sağlık bilgileri makalesi kisaca sunu soyluyor:

Aşk+Seks=Sağlık

Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ferruh Şimşek, sevgiyle yaşanan cinselliğin mutluluk hormonlar




Bu cinsellik ile ilgili makalemiz herkesi yakindan ilgilendiriyor. Asagida yer alan cinsel sağlık bilgileri makalesi kisaca sunu soyluyor:

Aşk+Seks=Sağlık

Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ferruh Şimşek, sevgiyle yaşanan cinselliğin mutluluk hormonlarını harekete geçirerek vücuda sayısız fayda sağladığını dile getirdi. Cinsel ilişkinin her bedensel fonksiyon gibi eksiksiz ve doğru olması gerektiğini belirten Şimşek, cinsel rahatsızlıkları olanları bunun bir sağlık sorunu olduğu bilinciyle hekimlere başvurmaya çağırdı.

İşte cinsellik ve sağladığı yararlar:

• Kasları gevşetir: Cinsel ilişkide doyum sağlandıktan sonra, bütün vücutta fiziksel ve ruhsal tatmin, rahatlık duygusu oluşur. Orgazm sonrası yaşanacak rahatlama, belirgin farklılıklarla ortaya çıkar.

• Kan dolaşımını artırır: Cinsellik vücut için efordur. Aynı iki kat merdiven çıkmak ya da hafif bir egzersiz yapmak gibidir. Vücut daha fazla efor harcar. Kalp atışları hızlanır.




• Mutluluk verir: Mutluluk veren hormonların salgılanmasına neden olur. Endorfin, serotonin ve dopamin hormonları coşkuya yol açar.

• Acıları azaltır: cinsel ilişkinin gevşetici etkisi, kas çekilmelerinde meydana gelen acıları da hafifletir.

• Formda hissettirir: Doygunluk, rahatlama ve sevginin bir sonucu olduğu için bedensel ve ruhsal katkısı vardır. Sevgiyle ve doygunlukla yapılan Cinsellik formda hissettirir.

• Olumlu düşünmeyi sağlar: Orgazm sonucu serbest kalan enerji, olumsuz düşünceleri önleyip, olumlu bir bakış açısı verir.

• Adeti düzenler: Düzgün bir cinsel hayat hormonal dengeyi korur ve adetin düzenli olmasını sağlar. Düzenli orgazm yaşayan kadınlar kanlarındaki endorfin miktarından dolayı düzenli ve ağrısız adet görürler.
Her anne bebeğini emzirebilir. Tabii ki, çalışan anneler de… Annelerin bebeklerini uzun süre ve sağlıklı bir şekilde emzirebilmeleri için yapılması gerekenleri Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hilda Çerçi Özkan’a sorduk… İşte, size iş hayatına ba



Her anne bebeğini emzirebilir. Tabii ki, çalışan anneler de… Annelerin bebeklerini uzun süre ve sağlıklı bir şekilde emzirebilmeleri için yapılması gerekenleri Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hilda Çerçi Özkan’a sorduk… İşte, size iş hayatına başladığınızda da bebeğinizi emzirebilmenin püf noktaları…


Emzirme, anne ile bebeğin baş başa kalabildiği, gözleri ile konuşabildiği çok özel bir süreçtir. Bebek ile en yakın temas, emzirme ile sağlanabilmektedir. Mükemmel ve eşsiz bir besin içeriğine sahip olan anne sütü, aynı zamanda bebeğin mikrobik hastalıklardan korunmasında önemli rol oynar. Son yıllarda yapılan çalışmalar, emzirmenin bebeğin beyin gelişimini desteklediğini; obezite, diyabet gibi hastalık risklerini de azalttığını göstermektedir.


Emziren annelerde doğum sonrası kanamalar daha az olmakta; meme ve yumurtalık kanseri, kemik erimesi gibi hastalıklar da daha az oranda görülmektedir. Başarılı bir emzirme süreci için doğru bir başlangıç yapılması çok önemlidir. Bebeğini besleyebilme içgüdüsü, bazen annelerde yoğun bir kaygıyı da beraberinde getirir. Bu dönemde anneye güven telkin etmek, olumsuz düşüncelerden uzaklaştırmak ve destek olmak çok önemlidir.


BAŞARILI BİR EMZİRME İÇİN:• Anneler, kendilerini psikolojik olarak emzirmeye hazırlamalı, emzirmenin bir sabır işi olduğunu bilmelidir.

• Sütün gelmesini beklemeden, bebek doğar doğmaz ilk yarım saat içerisinde emzirmeye başlanmalıdır. Bu sürede bebeğe kesinlikle şekerli su verilmemelidir.

• Doğumdan itibaren her ağlama ya da süt isteme durumunda, saat sınırlaması olmaksızın bebekler emzirilmelidir. İlk haftalarda 3 saatten fazla uyuyan bebekler, uyandırılarak da olsa, emzirilmelidir.

• Bebeğin memeye doğru şekilde yerleştiğinden emin olmalıdır. Bunun için bebek ağzını tam olarak açmalı ve meme ucu çevresindeki kahve renkli bölgeyi tamamen ağzına almalıdır. Bebeğin çenesi memeye gömük, alt dudak hafif dışa kıvrılmış pozisyonda olmalıdır.

• Emzirmeden önce veya sonra bebeğe mama, şekerli su ve diğer besinleri vermekten kaçınılmalıdır.




• Emzirme döneminde bebeğe biberon verilmemeli ve hatta ilk haftalarda emme şaşkınlığını önlemek için emzik bile kullanılmamalıdır.

• Hamilelik döneminde olduğu gibi anneler kendilerine özen göstermeli, dengeli beslenmeli, günde 2-3 litre sıvı tüketmelidir. Anneler, ayrıca yeterince dinlenmeli, moralini yüksek tutmak için eşinden ve çevresinden yarım almalıdır.


ÇALIŞAN ANNELER DE BEBEKLERİNİ EMZİREBİLİR!Günümüzde birçok anne, emzirme döneminde çalışma hayatına geri dönmektedir. Amerikan Hastanesi Çocuk Polikliniği’nde yapılan bir araştırma sonucuna göre; annelerin yüzde 59’u, doğumdan ortalama 5 ay sonra çalışmaya başlamaktadır. Çalışan ve çalışmayan annelerin toplam emzirme sürelerine bakıldığında, arada belirgin bir farklılık olmadığı saptanmıştır. Bu sonuç, bilinçli hareket eden annelerin, çalışmaya başladıktan sonra da başarılı şekilde bebeklerini emzirebileceğini göstermektedir.


EMZİREN ANNELERE İŞE BAŞLARKEN ÖNERİLER:• İyi emen bir makine edinilmelidir.

• Eğer annenin sütü çoksa, işe başlamadan önce günde en az bir kez süt sağılarak, ufak bir depo oluşturmalıdır.

• İşyerinde süt sağmak için uygun bir ortam sağlanmalıdır. Bu konu için gerekli izinler alınmalıdır.

• 3-4 saatte bir sağılan süt, buzdolabında saklanmalı; eve götürülürken, buz kalıpları arasında özel soğutuculu bir çantada taşınmalıdır.

• Elde edilen sütler, saklama poşetleri içinde buzdolabında 24 saat, iki kapılı buzdolabının buzluğunda 3 ay, derin dondurucuda 6 ay saklanabilir. Süt saklama poşeti içinde bulunan sütler, bebeğe verilmeden önce ılık su dolu bir kap içerisinde ısıtılabilir.

• Isıtılan süt; kaşıkla, bu amaçla üretilen küçük plastik kadehlerle bebeğe verilmelidir. Bebek sütü bu şekilde almıyorsa, biberon da kullanılabilir.

• Yakınlık hissi için anneler, bebeğin fotoğrafını veya bir giysisini işyerine götürülebilir.

• Anneler, evden çıkarken ve işten döner dönmez bebeğini emzirmelidir.

Kanser : Vulva Kanseri ve Tedavileri

Kanser : Vulva Kanseri ve Tedavileri Tedavisi ;

Vulva Kanseri

Vulva vajina girişinde büyük ve küçük dudaklar ve klitoristen (bızır) oluşan bir organdır.Kadın kanserlerinin %4’ünü oluşturur.Daha çok b




Kanser : Vulva Kanseri ve Tedavileri Tedavisi ;

Vulva Kanseri





Vulva vajina girişinde büyük ve küçük dudaklar ve klitoristen (bızır) oluşan bir organdır.Kadın kanserlerinin %4’ünü oluşturur.Daha çok büyük dudaklarda görülür.








BELİRTİLER:

Genel olarak hastalar uzun süren kaşıntı, ben oluşumu, ülser ve siğilimsi şişlikler , bazan da kasıkta oluşmuş bezeler nedeniyle başvururlar. Vajen (hazne) girişinde herhangi bir siğil, ben, ülser, renk değişikliği veya şişlik ortaya çıkması halinde derhal doktora başvurulmalıdır.Doktor direk gözle veya vulvoskopi (bir tür mikroskop ile büyüterekve boyalar sürerek ) ile muayene eder ve mutlaka doku örneği alarak ( biopsi ) tanı koyar.








NEDEN OLABİLECEK veya RİSK FAKTÖRLERİ:

·Human Papilloma Virus (HPV) enfeksiyonu (İnsan Siğil Virusu ile oluşan siğiller)
·Sigara
·Her türlü bağışıklık sisteminin baskılandığı durum
·Şişmanlık
·Şeker Hastalığı










KANSER ÖNCÜSÜ HASTALIK:

Vulvar Intraepitelyal Neoplazi(VIN) denilen durum kanser olmayan ancak ileride kansere dönüşebilen bir hücresel bozukluğu tanımlar. Bu aşamada yapılan tedaviler veya bazı hafif bozukluklarda kendiliğinden bu durum düzelebilir. Ayrıca vulvar distrofi denilen durumda hücrelerdeki bozukluk düzeyine göre %1-15 oranında kansere dönüşebilmektedir. Genellikle öncü lezyonlar çok belirgin bulgular vermezlerse de her türlü ;
·Kaşıntı
·Renk değişikliği
·Yaralar
·Siğiller
·Benler
gerekirse biopsi alınarak araştırılmalıdır.








TARAMA :

Vulva kanseri için uygun bir tarama yöntemi tanımlanmamıştır.Ancak zaten dışarıda olan olması nedeniyle hastalar genellikle erken evrede doktora başvurmaktadırlar.







TANI:

Tanı için vulvadaki tüm şüpheli dokulardan çıplak gözle veya vulvoskopi altında (özel bir mikroskopla 4 - 60 kez büyütme sağlanarak) parça (biopsi) almak ve patolojik inceleme şarttır.




TEDAVİ :

Erken tanı konulduğunda daha küçük bir ameliyatla daha uzun bir yaşam sağlanabilir.

Tedavide

·Cerrahi
·Radyoterapi (x-ışını)
·Kemoterapi (ilaç) tedavisi uygulanabilir.
Ortalama 5 yıllık sağ kalım oranı %70 kadardır. Erken evrelerde 5 yıllık yaşam şansı %90’larda iken, hastalık ilerledikçe bu oran %18’e kadar düşer
Devamı…
Şehirde ve kırsal kesimde yaşayanların beyninin farklı tepki gösterdiği belirlendi.

 Almanya’nın Heidelberg Üniversitesi’nden Prof. Andreas Meyer-Lindenberg ve ekibinin yaptığı araştırma, beyindeki duygu ve kaygıyı düzenleyen iki bölgenin, şehirde yaşayanlarda stres altında ya da tartışma ortamında daha fazla etkin hale geldiğini gösterdi.
Endişe duymaları için zihinden zor hesaplamalar yapmaları istenen, kırsal kesimde ve büyük şehirlerde yaşayan 50 kişinin beyin görüntülerini inceleyen bilim adamları, stres durumunda şehirde yaşayanların beyninin "amigdala" ve "cirgulate cortex" bölgelerinin etkinliğinin arttığını vurguladı.
Bu bölgelerin aşırı etkinleşmesinin ruhsal sorunlara neden olabileceğine dikkati çeken Meyer-Lindenberg, sosyal parçalanma, gürültü ve kalabalığın ruh sağlığını etkileyebileceğini belirterek, ilerde şehirlerin bu sonuçlar göz önüne alınarak planlanabileceğini söyledi.
Daha önce yapılan araştırmalar, şehirde yaşayanlarda kaygı bozukluğunun olma riskinin yüzde 21, duygu durum bozukluğu riskinin yüzde 39 arttığını göstermişti. Araştırmalarda şehirde doğan ve yaşayanlarda şizofreni riskinin iki kat fazla olduğu da ortaya çıkmıştı.
 

Milliyet Sağlık
Kara üzüm maskesi tıklayın Cilt canlandırıcı Ballı maske tıklayın Yüz ve dekolte için maske tıklayın Güneş lekelerine maske tıklayın Cilt beyazlatıcı maske tarifi tıklayın Cilt beyazlatıcı papatya maskesi tıklayın normal ciltler için



Kara üzüm maskesi tıklayın
Cilt canlandırıcı Ballı maske tıklayın

Yüz ve dekolte için maske tıklayın

Güneş lekelerine maske tıklayın

Cilt beyazlatıcı maske tarifi tıklayın

Cilt beyazlatıcı papatya maskesi tıklayın

normal ciltler için maske tıklayın

hassas ciltler için maske- 2 tıklayın

hassas ciltler için maske tıklayın

tüm cilt tipleri için maske tıklayın

karma ciltler için Maske-1 tıklayın

karma ciltler için Maske-2 tıklayın

karma ciltler için Maske-3 tıklayın

makyaj öncesi maske-1 tıklayın

makyaj öncesi maske - 2 tıklayın

Yorgun ciltler için maske tıklayın

İri gözenekli ciltler için maske tıklayın

Yağlı ciltler için maske tıklayın

Cilt onarıcı maydanoz maskesi tıklayın




Cilt onarıcı mayonez maskesi tıklayın

Olgun ciltler için armut maskesi tıklayın

Dekolte ve Göğüsler için yosun maskesi tıklayın

parlak bir cilt için bezelye maskesi tıklayın

Yüz Sıkılaştırma ve Gerdirme Maskesi tıklayın

Kırışıklıklar için lavantalı maske tıklayın

Boyun Kırışıklığı için maske tıklayın

Daha Parlak Ve Canlı Bir Cilt İçin Maske tıklayın

Cilt beyazlatıcı maske -2 tıklayın

Cilt beyazlatmak için domates maskesi tıklayın

Güneş yanıkları için maske tıklayın

Sivilceler için Domates maskesi tıklayın

Ballı el bakım maskesi tıklayın

sağlıklı ve canlı bir cilt için salatalık maskesi tıklayın

ciltteki çöküntü ve kırışıklıklar için bal maskesi tıklayın

Ahmet Maranki cilt bakımı için yumurta-havuç maskesi tıklayın

Ahmet Maranki Yağlı Cilt temizleyici yulaflı cilt maskesi tıklayın

7 Gün Sağlık
Bu yazıyı RSS haricinde başka bir sitede okuyorsanız
http://www.7gunsaglik.com/ dan çalıntıdır.

Spermler tehlikede mi?

Cep telefonlarının insan üreme sürecini etkileyip etkilemediği henüz bilinmiyor çünkü dünyadaki genç erişkin kadın ve erkeklerin neredeyse tamamı cep telefonu kullanıyor.

 Bu durum, kontrol grubu oluşturulmasına engel oluyor
Çevre sağlığına yönelik tehditler konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından Devra Davis’in yazdığı, İnno Yayıncılık’tan çıkan ‘Cepteki Tehlike’ kitabı, radyasyonun insan vücudundaki hücrelere nasıl zarar verdiğini kanıtlarla ortaya koyuyor.
Cleveland Kliniği’nde araştırmacılar spermlerin radyo dalgalarından nasıl etkilendiğini gösteren bir çalışma yaptı. Bu çalışma, 2008 yılında “Cep telefonları sperm sayısını düşürüyor” başlığıyla yayımlandı. Ashok Agarwal, androloji  (erkek üreme sistemi biyolojisi) alanında dünyanın en önde gelen uzmanlarından. Kliniğin androloji laboratuvarı ve üreme doku bankasının direktörlüğünü yürüten Agarwal’ın çalışmaları merakımızı giderir nitelikte...
Spermler deforme oldu
Klinik ortamda 364 erkeğin incelendiği çalışmanın sonuçları şöyle: En düşük seviyede sperm sayısına sahip erkekler belirgin olarak cep telefonlarını vücutlarında; çoğunlukla ceplerinde taşıyanlardı. Bütün bu ölçütlere göre hiç cep telefonu kullanmayan erkekler, 2-4 saatten fazla kullananlardan çok daha fazla sağlıklı spermlere sahipti. Dahası dört saatten fazla kullananların spermleri en az sayıda ve en sağlıksız olanlardı. Bu 364 erkeğin yarısı günde en az iki saat telefondaydı.
Agarwal’ın ekibi, sonuçlara ulaşmak için çok akıllıca bir taktik geliştirdi. Klinik gönüllülerinden 34 tanesinin spermleri laboratuvara alındı ve iki parçaya bölündü. Ayrılan parçanın birine, bir erkeğin yumurtalıklarıyla cebi arasındaki mesafeden radyasyon uygulandı. En yüksek seviyede cep telefonu radyasyonuna maruz kalan spermler, en çok deforme olanlardı ve en kötü yüzme yeteneğine sahiplerdi.  Clevelandlı araştırmacılar sonuçlarına alışıldık bilim diliyle “Öncü” diyerek daha fazla araştırma için          çağrı yaptı.
Yedi ülke araştırıyor
Radyo frekans sinyallerinin spermleri etkilediğini söyleyen tek araştırmacı Agarwal değil. Cleveland Kliniği sonuçları ne tek, ne de araştırmacıların düşündüğü gibi ilk. Bu yüzyıla geçtiğimizden beri, cep telefonu radyasyonunun insan ve fare spermlerini ciddi şekilde ayrıştırdığını ortaya koyan çeşitli çalışmalar var. Avustralya, Japonya, Macaristan, Polonya, Türkiye, Çin ve ABD’de bağımsız bilimsel raporlar var.
2010 yılında Cambridge Üniversitesi’nden ödüllü profesör John Aitken, test tüpü içerisindeki insan sperm kültürlerini, cep telefonu tarafından yayılabilecek seviyede radyo frekans radyasyonuna maruz bırakma şeklinde bir seri proje raporladı:
‘Erkek tohum hücrelerinin tanımlanması ve ayrıştırılması incelemesi’.
Tam olarak neyi etkiliyor?
Cep telefonu radyasyonunun X-Ray’de olduğu gibi sperm DNA’sını doğrudan tahrip etmediği biliniyordu. Keşfedilense, cep telefonu radyasyonunun, spermin yumurtalıktan çıkıp yumurtayı döllemeyi gerçekleştireceği güvenli bölgeye kadarki uzun maratonu yüzmek için gerekli kudretini zayıflattığıydı. Bütün bu hareket için gerekli enerji, sperm içindeki mitokondrial hücreden geliyor.
Eğer cep telefonu radyasyonuna maruz kalırlarsa bu hücreleri bir arada tutan elektronlar yerlerinden kopup ayrılıyor böylece tehlikeli serbest radikaller oluşuyor. Bunlar, spermlerin gücünden çalıyor.

Dünyadan araştırmalar
Hindistan’daki Meleka Manipal Medical College’ın yakın zamandaki deneyi, özellikle kaygı verici. Bilim insanları, üç aylık kobay farelerin kafeslerinin altına üç gün boyunca 900-1800 megaherz frekansta çalışan cep telefonları koydu.  Farelerin kanında serbest radikaller üredi, sperm sayıları düştü ve erkeklik hormonları azaldı.
Elektromanyetik radyasyon konusunda Yunanistan’ın önde gelen araştımacılarından Lukas Margaritis, meyve sineği drosophila’yı kullanarak, cep telefonu radyasyonunun bu sevimli, doğurgan küçük sineğin üreme organlarındaki hücreleri öldürebileceği kanaatine vardı. Uzmanlar, olağanüstü bir sabırla ve mikroskoplarla bu küçük sinekciğin yumurtalıklarını ayrıştırdılar.
Sonuç, diğer araştırmalarla aynıydı: serbest radikaller ve sperm sayısı düşüklüğü.
Elbette insanlar fare değil. Fakat insan ve kemirgen genom projelerinin teyit ettiği gibi derin ve önemli yönlerde eşleşiyoruz. Genetik evrim bize köpek ve tavuklara oranla kemirgenlerle daha fazla gen paylaştığımızı söylüyor.
Paylaştığımız önemli miktarda sessiz mutasyondan şimdi biliyoruz ki bilimin olasılık olmasından çok eski bir noktada, yaklaşık 85 milyon yıl önce, kemirgenler ve insanlar ortak atalara sahipti.

Milliyet Sağlık

Alzheimer olup olmayacağını öğren!

Alman bilim adamlarına göre, omurilik sıvısındaki bir protein kullanılarak Alzheimer hastalığının gelişimi riski yüzde 80 oranında tahmin edilebiliyor.

 Omurilik sıvısındaki bir protein sayesinde Alzheimer hastalığının gelişimi riskinin önceden bilinebileceği bildirildi.
Alman doktorların bir hafıza kaybı durumu olan, düşük düzeyde bilişsel bozukluk yaşayan 58 hastanın omurilik sıvısından alınan örnekleri inceleyerek 3 yıl yürüttükleri bir araştırmaya göre, omurilik sıvısındaki beta amyloid adlı bir protein kullanılarak Alzheimer hastalığının gelişimi riski tahmin edilebiliyor.

BBC’nin yansıttığı araştırmayı gerçekleştiren bilim adamları, beta amyloid proteini, beyin hücrelerinin yapısında bulunan kusurlu tau proteini ve hastanın yaşının birleşimi göz önünde bulundurularak alzheimer hastalığı riskinin yüzde 80 oranında tahmin edilebildiğini söylüyor.

-"ERKEN TEŞHİS ÇOK ÖNEMLİ"-

Haberde, alzheimer hastalığının tedavisinin olmadığına dikkat çekilerek, Munich Teknik Üniversitesi’nden Doktor Robert Perneczky’nin Alzheimer hastalığının çok erken teşhis edilmesinin gelecekte çok önemli olduğunu ifadesi vurgulanıyor.
İngiltere Alzheimer Araştırmaları yöneticisi Rebecca Wood ise alzheimer hastalığının erken teşhis edilebilmesinin doktor ve araştırmacılar için kilit bir amaç olduğunu belirterek, bu çalışmanın yeni araştırmalar yapılmasını sağlayacağını söylüyor.

Milliyet Sağlık

Patates için büyük uyarı!

Harvard Üniversitesi araştırmalarına göre, her gün bir porsiyon kızarmış, fırınlanmış ya da diğer şekillerde pişirilmiş patates yemek, bir bardak şekerli içecekten ya da bir porsiyon kırmızı veya işlenmiş etten daha çok kiloya neden olurken, 20 yılda 7.26

 Batının beslenmesinde önemli bir yere sahip olan patatesi her ne şekilde pişirilmiş olursa olsun her gün bir porsiyon yemenin, bir bardak şekerli içecekten ya da bir porsiyon kırmızı veya işlenmiş etten daha çok kiloya neden olduğu ve 20 yılda 7.26 kilo aldırdığı bildirildi.

Harvard Üniversitesinden 120 bin’den fazla sağlık uzmanının en az 12 boyunca yürüttükleri ve New England Journal of Medicine’da yayınlanan bir araştırmaya göre, her gün bir porsiyon kızarmış, fırınlanmış ya da diğer şekillerde pişirilmiş patates yemek yılda ortalama 363gr, yirmi yılda ise 7.26 kilo aldırıyor.

PATATES ŞEKERLİ İÇECEKLERDEN DAHA ÇOK KİLO YAPIYOR

Los Angeles Times’ın yansıttığı araştırmada, her ne şekilde pişirilmiş olursa olsun bir porsiyon patatesin, bir bardak şekerli içecekten ya da bir porsiyon kırmızı veya işlenmiş etten daha çok kiloya neden olduğuna dikkat çekiliyor.
Araştırmanın lideri Dr.Dariush Mozaffarian fırınlanmış büyük bir patatesin 278 kalori, kızarmış bir patatesin ise 500 ya da 600 kalori olduğunu belirterek, bunun kolanın verdiği kaloriden bile fazla olduğuna dikkat çekiyor.
"BİR NUMARALI HALK DÜŞMANI: PATATES"
Araştırmada, Amerikanın obeziteye karşı verdiği mücadelede halkın bir numaralı düşmanının kek, soda ya da cheeseburger olmadığı sadece basit bir patates olduğu vurgulanarak, tipik bir Amerikalının yılda 53 kilo patates tükettiği belirtiliyor.(

Uzanmışım kumsala

Geç de olsa yaz geliyor. Masmavi serin sular ve kumsal bizleri çağırıyor. Peki, seçiminiz ne? Güzellik uğruna güneşe teslim olmak mı yoksa sağlık uğruna güneşten kaçmak mı?

Ten renginin hafifçe koyulaşması özellikle kadınların tutkusu. Bu tutku uğruna sağlığınızdan olmamak için neler yapmanız gerektiği ise güneş dosyamızda...
SAATİ ÖNEMLİ

Yaz ve kış güneş enerji kaynağımız. Sevmeyeni yok. Peki, bu çok sevilen, içimizi ısıtan, tenimizi hoş bir bronzluğa kavuşturan altın sarısı top bizimle ne kadar dost? Güneş ile ilişkilerinizin seviyesi size bağlı. Eğer kurallara uyarsanız size fayda sağlıyor, uymazsanız fena halde yakıyor. Uzmanlara göre bronzlaşmak aslında bir deri hastalığı. Çünkü bronzlaşan deri hasar alıyor. Yıllarca bu bronzlaşmayı sağlamak ise deriyi kalınlaştırıyor, lekelenmesine neden oluyor. Diğer yandan doğrudan güneş ışını almak özellikle çocuklar ve yaşlılar için kemikler açısından önemli. O zaman güneşten en etkin bir şekilde nasıl sağlıklı olarak faydalanacağız? Yine uzmanlara göre güneşe çıkmanın saati, koruyucu kremler ve dengeli beslenme sağlandığı takdirde hiçbir zararı yok.
SAĞLIKLI BRONZLUK KURALI

Uygun fiyatlısından en lüksüne kadar pek çok markanın bronzlaştırıcı, güneşten koruyucu ürünleri mevcut. Siz “Bir haftalık tatile geldim hemen bronzlaşayım” diye kulaktan dolma bilgilerle kendinizi yakmayın! Özellikle halk arasında hızlı bronzlaştırıcı olarak tanımlanan kakao, havuç, zeytinyağı ve kola karışımlı ürünler hemen aksi bir etki göstermese de sonraki yıllarda cildin erken yaşlanmasına neden oluyorlar. Bu, evde yapılan ürünlerin SP- özelliklerinin olmamasından kaynaklanıyor. Hızlı yanmak uğruna derinizi ve tabii ki sağlığınızı yakmayın. Üstelik havuç ve kakao içerikli bronzlaştırıcı güneş ürünleri de bazı barkalarda mevcut. Ancak havucu güneşlenme öncesi bol tüketmek, havuç suyu içmek bronzlaşmanızı hızlandırıyor. Çünkü havuç içindeki karoten, melanositlerin çoğalmasına yardımcı. Doğru beslenmek, iyi, güzel ve sağlıklı bronzlaşmak için de son derece önemli. Yazın bolca terlediğimiz için vücutta azalan suyu yerine koymak gerekiyor. Gün içinde bol su tüketin. Su, cildin parlamasına da yardımcı oluyor. Ayrıca taze meyve tüketmek, sebze yemek de son derece önemli.
Güneş, kurallara uyduğunuz sürece sağlık ve güzellik kaynağı. Özellikle onun dost olduğu saatleri bilmelisiniz. 11.00-16.00 arası güneşten uzak durun
Güneşle ilk buluştuğunuz günlerde SP- ’si yüksek ürünler kullanmanız şart. Güneşlenme sonrasında vücudunuzu da losyonlarla nemlendirmelisiniz
ALTIN KURALLAR

- Güneşe çıkma saatlerinizi iyi belirleyin. 11.00-15.00 arası güneşe çıkmayın. Çünkü güneş ışınları bu saatler arasında dik gelir ve ne kadar yüksek korumalı ürün de kullansanız fazla etkilenirsiniz.
- Öğle ve öğleden sonra mutlaka şapka takarak açık havada dolaşın, camları güneş ışınlarına karşı kaliteli olan iyi bir gözlük kullanın.
- Yaz aylarında kıyafet, güneşin zararlı etkilerinden korunmak için çok önemlidir. Koyu renk kıyafetlerden kaçının. İnce, pamuklu dokumalardan açık renk kıyafetler tercih edin.
- Çabuk bronzlaşmak uğruna düşük SP- ’li ürünleri tercih etmeyin. 30 ve 50 SP- ürünle yavaş yavaş ve güvenli bronzlaşın.
- Sırt, göğüs, omuz başları ve burun güneşte en çabuk kızaran bölgelerdir. Özellikle omuz başı ve yüz bölgenize koruyucu kreminizi yoğun ve sık uygulayın.
- Kumsalda güneş altında ilk günler yarım saat kalmakla yetinin. Daha sonraları güneş altında kalış sürenizi artırın.
- Suya her giriş çıkışınızda güneş koruyucu kreminizi mutlaka tekrar sürün. Suya girmesenizde her iki ya da üç saatte bir kreminizi yenileyin.
- Güneşlenme öncesinde parfüm, deodorant kullanmayın. Bu ciltte lekelenmelere neden olur.
DAİMİ KORUMA

Kumsala uzandık, kremlerimizi sürüp bronzlaşmaya başladık. Peki güneşten korunmak sadece plajda mı olmalı, korumaya ne zaman son vermeli? Elbette ki hiçbir zaman…. Güneşten korunmak için sadece kumsalda uzanırken önlem almakla bitmiyor. Araba kullanırken, sokakta yürürken, hatta evde cam kenarında otururken… Çünkü UVA ve UVB ışınları camlardan geçip cildimize zarar verebiliyor. Bu nedenle kışın dahi güneşe karşı koruma sağlayan ürünler kullanmak gerekiyor.
ÇOCUKLAR ÖZEN İSTER

Miniklerin tenleri de tıpkı kendileri gibi narindir. Onlara iki kat özen göstermek gerekiyor. Yüksek korumalı güneş kremleri ve losyonları, ekstra özeni sağlamanız için yeterli. Sudan çıkmayan çocukların kremlerini sık sık yenilemenizde fayda var.

SAÇLAR EKSTRA KORUMA ALTINDA

Cildiniz için ne kadar özen gösteriyorsanız, saçlarınız için de o kadar özen göstermelisiniz. Çünkü güneş ışınları cildinizi etkilediği kadar saçlarınızı da etkiliyor. Bir de buna havuzdaki kloru eklerseniz zarar ikiye katlanıyor. Saçlarına boyama, perma gibi işlem yaptıranlar ise bu zararı iki kat daha artırabilirler. Öncelikle saçlar konusunda dikkat etmeniz gereken nokta, güneşe çıkmadan koruyucu sprey sıkmak olmalı. Güneş ışınlarından, havuzun klorundan ve deniz tuzundan koruyacak saç bakım ürünleri size hayli fayda sağlayacaktır. Yüzme sonrası duş almak, saçlardaki zararı azaltmak açısından son derece önemli. Duş sırasında özellikle yaz ve güneş için üretilen şampuanlar, bakım ürünleri kullanırsanız korumayı maksimuma çıkarabilirsiniz. Güneş altında dolaşırken, güneşlenirken şapka ya da şemsiyeyi ihmal etmeyin.
Çocuklar tüm gün deniz kıyısında oynarken farkında olmadan yanarlar. Yüksek SPF’li kremi de olsa sık sık yenilemeyi unutmayın

Uyku apnesi nedir? Zararları nedir?

Sabahları yataktan zor kalkıyor, gündüz uykusuzluk çekiyorsanız, geceleri horluyor, terliyor ve tuvalete sık kalkıyorsanız sizde uyku apnesi olabilir



Uyku apne sendromunun (uykuda solunumun durması) önemi giderek artıyor. Anadolu Sağlık Merkezi Uyku Laboratuvarı Sorumlusu nörolog Dr. Ferda Korkmaz Özkanoğlu, konu hakkında sorularımızı yanıtladı.

Uyku apnesinin önemi nedir?
Toplumda görülme sıklığı yüzde 2-4 oranında değişiyor. Sağlık sorunlarının yanı sıra özellikle gündüz  yarattığı aşırı uykulu hali yüzünden  direksiyon başında uyuklamalara yol açıp, trafik kazalarının sorumlusu olarak ortaya çıkıyor. Bu oran alkollü araç kullanımına bağlı kazalardan daha fazla.

Uyku apne sendromu nasıl bir sorun?
Normal şartlarda kişiler uyanıkken solunumunu istediği gibi düzenleyebiliyor. Ancak uykuda bu kontrol otomatik olarak gerçekleşiyor. Gırtlağımızdan gelen hava akciğerlere doluyor, körük gibi çalışan göğüs kafesi havayı emiyor ve dışarı veriyor. Tıkayıcı tipte uyku apne sendromundaysa gırtlak tıkanmaya başladığı için hasta horluyor. Öyle bir noktaya geliyor ki, gırtlak tamamen tıkanıyor ve göğüs kafesi daha çok açılarak havayı emmeye çalışıyor. Bunu başarırsa gırtlak açılıyor. Ancak kişi 10 saniyeden daha uzun süre nefes alamıyorsa, apne olarak tanımlanıyor. Uyku apne sendromunda bu durum gece boyu defalarca tekrarlıyor.

Hangi belirtilerle kendini  gösteriyor?
Uyku apnesi olan kişiler genellikle, sabah yataktan çok zor kalkmaktan, gün içi uykululuk halinden, gece baş, boyun ve göğüs bölgesinin terlemesinden, gece tuvalete kalkmaktan yakınıyorlar. Bu kişilerin uykusunu gözleyenler, hastanın horladığından ve zaman zaman da nefesinin durduğundan söz ediyorlar. Hastaların sıklıkla reflüsü oluyor; ayrıca şişmanlık, insülin direnci ya da diyabet, hipertansiyon, iskemik kalp hastalıkları, ritim bozukluklarından bir ya da birkaçı da bu hastalarda bulunabiliyor.

Tanısı nasıl konuyor? Tedavi yöntemleri nelerdir?
Tanı için, kişiler uyku laboratuvarında polisomnografi testine tabi tutuluyor. Bu testle beyin dalgaları, göz hareketleri, horlama, nefes alma çabası, oksijen miktarı, kalp atışları (EKG), bacak hareketleri, yatış pozisyonu video monitorizasyonu teknisyen eşliğinde bilgisayara kaydediliyor. Kayıtlar uluslararası kriterlere göre skorlanıyor. Uyku apne sendromunun temel tedavisi CPAP (Continious Positive Airway Pressure) denilen ve devamlı hava üfleyen cihazlarla oluyor. Cihaz, odadan havayı alarak hortum ve maske yardımıyla kişiye veriyor. Bu cihazlar, kişiye göre belirlenen bir basınçta hava üfleyerek gırtlağın açık kalmasını sağlıyor.

Uyku apne sendromunun neden olabileceği sonuçlar nelerdir?
Uyku apne sendromu olan kişilerde hipertansiyon fazla görülüyor. Ayrıca koroner arter hastalığında, uyku apne sendromunun hipertansiyon ve obeziteden daha etkili bir risk faktörü olduğunu ortaya koyan çalışmalar var. Apnelerle birlikte ortaya çıkan kalp hızı değişiklikleri ve aritmiler de polisomnografi incelemesi sırasında kaydediliyor. Uyku sırasında apneler nedeniyle oluşan kan oksijen seviyesindeki dalgalanmalar, bazı stres hormonlarının ve kimyasallarının salgılanmasına neden oluyor. Bu durum insülin direnci, diyabet, obezite, kolesterol yüksekliği ve cinsel işlev bozukluklarını da ortaya çıkarıyor. Gerek kalp damar sistemi üzerine etkisi gerekse metabolizmada yarattığı bozuklar, bu kişilerde inme riskini artırıyor.

Hangi hastalıklara neden oluyor?
Kalp damar hastalıkları: Hipertansiyon, aritmi, kalp krizi, kalp yetmezliği, ateroskleroz, pulmoner hipertansiyon.
Akciğer hastalıkları: Bronş hiperaktivitesi.
Nörolojik hastalıklar: İnme, baş ağrısı, sadece uykuda olan sara nöbetleri.
Psikiyatrik bozukluklar: Sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü, depresyon.
Hormonal bozukluklar: İnsülin direnci, diyabet, obezite, libido kaybı.
Böbrek bozuklukları: Gece sık tuvalete çıkma.
Mide-bağırsak bozuklukları: Reflü.
Hematolojik bozukluklar: Polistemi (kırmızı kan hücrelerinin normal sınırların üzerinde olması).
Sosyoekonomik sonuçlar: Trafik kazaları, iş kazaları; evlilik sorunları; okulda/işte başarısızlık.

AYŞEGÜL AYDOĞAN ATAKAN

Ellerdeki uyuşmaya dikkat!

Teknolojinin hızla ilerlediği günümüzde özellikle bilgisayar kullanıcılarını tehdit eden Karpal Tünel Sendromu'nun (KTS) hafife alınmaması gerektiği bildirildi.



KTS’nin ellerde ağrı ve uyuşmayla başlayan sinir hastalığı olduğunu belirten uzmanlar, parmakların hareket etmesini sağlayan sinirin bileğin iç yüzünde yer alan karpal tünel şeklinde dar bir geçitte sıkışması sonucu ortaya çıktığını söyledi.

KTS'nin belirtilerinin genelde çok yavaş geliştiğini kaydeden uzmanlar, “Çoğunlukla avuç içi, baş, işaret ve orta parmakta yanma, karıncalanma veya uyuşma şeklinde başlar. Birçok KTS hastası parmaklarında şişkinlik hissini ifade eder; ancak gözle görülür bir şişlik görülmemektedir. Semptomlar genellikle gece saatlerinde ve özellikle uyku sırasında ellerinin birinde veya her ikisinde başlar, hastalık ilerledikçe şikâyetleri gündüz saatlerine de yayılır.

Kişi ellerini sallama ve sarkıtma ihtiyacı duyar. İleri aşamalarda bilek ağrısı ile birlikte yumruk yapma, ufak eşyaları tutabilme veya ince işleri yapma zorlukları yaşar. Bazı hastalar soğuk - sıcak ayırımını yapamaz hale gelir. Kronik ve tedavi edilmeyen vakalarda başparmağın avuç içi, dip kaslarında erime görülür” diye konuştu.

KTS’nin bilekte burkulma veya kırıklar gibi travmatik sebepler, şeker hastalığı, hipofiz bezinin aşırı çalışması, hipotiroidi, romatoid artrit ve bilek eklemlerindeki mekanik problemlerden kaynaklanabildiğini anımsatan uzmanlar, “Yine, aşırı bilgisayar veya titreşmeli alet kullanımı, uzun süreli el işi ve uğraşları da karpal tünel sendorumuna sebep olabiliyor. Erken teşhis ve tedavi, kalıcı hasarın önlenmesinde önemli rol oynuyor. Detaylı bir nörolojik ve fizik muayene ve EMG testi ile hastalığa tanı konulabiliyor” dedi.

Bal yemenin faydaları

İçeriğindeki antoksidan maddelerle doğal bir şifa kaynağı olan bal, mide spazmlarından cilt yanıklarına pek çok sağlık sorununa çare oluyor



Ben kar ve soğuk hava çocuğu değilim, bunu birçok kez söylemişimdir.  Geçtiğimiz hafta annem ziyaretime geldi. Bu soğuklarda ne kadar yoğun çalıştığımı görünce, çocukluğumdaki gibi her akşam bana ballı tarçınlı süt hazırlamaya başladı. Balı çok severim ama tadı, anne elinden bir başka oluyor.

Enerji kaynağı

Balın faydaları yüzyıllardır biliniyor ve mutfakta önemli yeri var. Bal; vitamin, mineral, aminoasit ve enzimler gibi pek çok yaşamsal faktörü içeriyor. Temel karbonhidrat kaynağı bal; yüzde 17.1 su, yüzde 82.4 karbonhidrat    ve yüzde 0.5 protein, aminoasit, vitaminle mineral içeriyor.


Memphis Üniversitesi Egzersiz ve Spor Beslenme Laboratuvarı; sindirim için balın en efektif karbonhidrat olduğunu tespit etti. Bal ayrıca niasin, riboflavin ve pantothenik asit gibi vitaminleri, kalsiyum, bakır, demir, magnezyum, manganez, fosfor, potasyum, çinko gibi mineralleri de içeriyor. Bu durum, diğer besinlerin vücutta daha kolay sindirilip, daha iyi emilmelerini sağlıyor. Böylece özellikle hastalık durumunda bal tüketimi, vücudun çabuk toparlanmasına yardımcı oluyor. Balda yağ bulunmadığından, az ya da hiç yağ içermeyen diyetlerde kullanımı son derece uygun. Çocuklar için süte bal katmak, her iki besinin tüketimini kolaylaştırıyor.

Yaraları iyileştiriyor

Balın yapısındaki enzimler nedeniyle antiseptik özellik taşıdığı da biliniyor. Yapılan araştırmalarda balın gastrit ve mide ülseri nedeni olan ‘helicobacter pylori’nin gelişimini önlediği, mideyi kaplayarak spazmları rahatlattığı, kolit çözücü ve gastrointestinal sistem üzerinde düzenleyici etki gösterdiği belirlendi. Yanık tedavisinde yapılan bir çalışmada; balla tedavi edilen grubun ilaç uygulanan hastalara göre iki hafta daha önce iyileştiği ve iyileşen dokunun mikroskobik incelemesinde yaralı bölge dokusunun çok daha kaliteli bir iyileşme geçirdiği   görüldü.


Meyve tatlısı yaparken şeker yerine bal kullanabilirsiniz. Kek ve kurabiyelerde şeker yerine bal tercih edebilirsiniz. Su içmekte zorlanıyorsanız biraz bal, limon ve naneyle tatlandırmayı  deneyin.

İŞTAH KABARTAN BALLI TARiFLER


Ballı kabak tatlısı: Kabakları az suda haşladıktan sonra püre haline getirin. 2 parmak kalınlığında olacak şekilde cam bir tepsiye yayın ve üzerine dövülmüş ceviz, tarçın, bal ilave edin.

Ballı ayva: Ayvaları ortadan ikiye bölüp kabuğunu soyun ve çekirdeklerini çıkarın. Üzerine 1-2 karanfil ve  1 çorba kaşığı bal ekleyerek fırınlayın.


Ballı tarçınlı elma ve armut çıtırı: 1 orta boy elma ve armutu ince dilimleyin. Fırın tepsini yağlı kağıtla kaplayıp, meyveleri üzerine dizin. Ayrı bir kapta 1 çay kaşığı tarçın ve 1 yemek kaşığı bal karıştırıp, meyvelerin üzerine ekleyin. Önceden ısıtılmış fırında yarım saat kadar pişirin.

Ballı kurabiye: 1 yumurtayı, yarım su bardağı esmer toz şekerle 3 dakika çırpın. Üzerine 1 çay kaşığı tarçın, 1 paket vanilin, 3 yemek kaşığı bal, yarım su bardağı sıvı yağ, yarım su bardağı dövülmüş ceviz, 2.5 su bardağı kepekli un ve 1 paket kabartma tozu ekleyip yoğurun. İstenilen şekli vererek fırın tepsisine dizin. 180 derece ısıtılmış fırında 15-20 dakika pişirin.


Milliyet Sağlık / Dilara Koçak

Kahvenin faydaları ve zararları

Kahveyi sevmeyen var mı? İşte çok sevdiğimiz kahvenin artıları ve eksileri...



Kahvenin yararları

-Uyarıcı etkisi vardır. Sabahları uyanmaya yardımcı olur, konstantrasyonu artırır.
-Böbrek taşı oluşum riskini azaltır. Bu konuda tersi iddialar olsa da, sağlık çalışanları arasında yapılan bir araştırmada, böbrek taşı rahatsızlığının kahve içmeyenler arasında daha sık görüldüğü ortya çıkmış. Bunun nedeni, kahvenin diüretik etkisine bağlanıyor.
-Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, fiziksel egzersizle birlikte ölçülü kahve tüketimi, güneşin ultraviyole ışınlarının yol açtığı kanserojen etkileri ortadan kaldırabiliyor.

Kahvenin zararları

-Kahve, ülseri tetikliyor ve midenim asit salgılamasını uyarıyor. Bu nedenle mide hastalarının günde 2 fincanı geçmemeleri gerekiyor.
-Aşırı kahve tüketimi kalbin ritmini olumsuz yönde etkiliyor. Kahvenin içerdiği kafein fazla tüketildiğinde, kalpte ritim bozuklukları meydana gelebiliyor. Düzensiz kalp atışları ve kalp çarpıntısına neden olabiliyor. Doktorlar özellikle kalp hastalarının sınırlı miktarda kahve içmelerini tavsiye ediyor.
-Amerika’da yapılanaraştırmalarda, yemek zamanalarında yükselen kan şekeriyle birlikte tüketilen kahvenin şeker hastalığını olumsuz yönde etkilediği ortaya çıktı. Uzmanlar şeker hastalarının  da kahveyi sınırlı tüketmesini öneriyorlar.
-İçerdiği kafein nedeniyle bağımlılık yapabiliyor.
-Düzenli olarak günde dört-beş bardak kahve içenler üzerinde yapılan araştırmalarda, yüksek miktarda kahve tüketiminn tansiyonu hızla yükselttiği görüldü.


Milliyet Sağlık

Diyabet hızla artıyor!

Dünya genelinde 2.7 milyon insanın verilerini incelendiği bir araştırma, 1980’den beri diyabet hastası yetişkinlerin sayısı iki katın üzerinde artış gösterdi.

 Diyabet hastalığı tehdidi tüm dünyada hızla büyüyor. Harvard Üniversitesi ve Londra Imperial Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, 1980’den beri diyabet hastası yetişkinlerin sayısı iki kattan daha fazla yükseldi.
Lancet dergisinde yayınlanan ve dünya genelinde 2.7 milyon insanın verilerini incelendiği araştırmanın sonucunda, 1980’den beri ölümcül düzeyde olabilecek diyabet hastası olan insanların sayısının 153 milyondan 347 milyona yükseldiği belirlendi.
ARTIŞIN YÜZDE 70’İ YAŞAM SÜRESİNİN UZAMASIYLA İLGİLİ

BBC’nin yansıttığı araştırmada, bu artışla mücadele etmek için daha iyi teşhis ve tedavinin gerekli olduğu vurgulanırken, bilim adamları bu artışın yüzde yetmişinin nedenini insanın yaşam süresinin uzamasına bağlayarak, artışın en çok Pasifik adalarında olduğunu söylüyor.
Londra Imperial Üniversitesi’nde görev yapan Majid Ezzati de, diyabetin dünyanın her yerinde yaygınlaştığına işaret ederek, "Eğer yüksek kan şekeri olan insanları belirlemek için daha iyi programlarlar geliştirmezsek ve kilolarını kontrol etmelerine yardım etmezsek, diyabet dünya sağlık sistemlerinde büyük bir yük oluşturmaya devam edecek" dedi.
TİP 2 DİYABET OBEZİTEYLE BAĞLANTILI

Kalp hastalıklarına ve felce neden olan diyabetin, ABD’de yüksek oranda yaygın olduğu belirtilerek, bu oranın batı Avrupa’da kısmen düşük olduğu ifade ediliyor.

Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte gerçekleştirilen söz konusu çalışmada, diyabet oranının neredeyse her ülkede ya yükseldiği ya da aynı oranda kaldığı vurgulanarak, ilaç araştırma şirketi IMS Health’e göre, yıllık 22 milyar sterlin olan diyabet ilaçlarına yapılan harcamanın 2015’de 30 milyar sterlin olabileceği belirtiliyor."
Eski eşinize duyduğunuz nefretin yükünü omuzlarınızdan atıp biraz rahatlamaya, nefret etmek yerine medenice bir ‘Merhaba’ demeye ne dersiniz?

Kimse boşanmak için evlenmiyor, kimse ayrılmak için sevgili olmuyor… Ve tabii kimse sevgiyle gözlerinin içine baktığı kişiyle ayrıldıktan sonra düşman olacağını da düşünemiyor. Oysa hem insanın doğası gereği hem de özellikle toplumsal yapımızın müsait olması nedeniyle ayrılanlar çoğunlukla birbirinden nefret ediyor. Şöyle bir düşünün, eskilerde kalan isimlerin kaçı ile yolda karşılaşsanız hiç değilse ayaküstü sohbet etmek istersiniz? Sokakta görünce yolunu değiştirenler, aynı ortamda bulunmamak için programını erteleyenler, yıllarca hiç bıkmadan olur olmaz yerde eski eşin aleyhinde konuşanlar yanlış mı yapıyor? Ayrılıp da dost kalmak biraz fazla iyi niyetli bir beklenti olabilir ama biraz medeniyetin de kimseye zararı yok.
İHANETİN BEDELİ!
“Eski eşle arkadaş kalabilmek neden zor?” sorusuna Psikolojik Danışman-Evlilik ve İlişki Terapisti Selin Özkök Karacehennem şöyle yanıt veriyor: “Bizim toplumumuzda çoğunlukla kadının eşinden ayrılması için erkeğin ihanet etmesi gerekiyor. Kadınlar kocaları ile anlaşamayınca, dayak yiyince ya da kayınvalideleri ile sorunları olunca hiç ses çıkarmadan evliliği yürütüyorlar. Ne zaman ki erkek ihanet ediyor kadınların sesi çıkıyor. Kadınlar terapiye de ancak bu durumda geliyorlar. İhanet ile birlikte nefret de devreye giriyor. Eğer adam başka bir kadın uğruna evini terk etmiş ise zaten arayıp sormuyor, bazıları çocuklarını bile zor görüyor. Kadın ise kocasını başkasına kaptırdığı için iletişimi sürdürmek istemiyor. Dolayısıyla ayrılan eşler birbirine düşmanlık besliyor.” Avrupa’da ve özellikle ABD’de ihanet olsa dahi tarafların medeniyet çerçevesinde ilişkilerini sürdürdüğünü belirten İlişki ve Evlilik Terapisti Karacehennem, bu durumun sınırını ise şöyle çiziyor: “Taraflar ayrılmaya karar verdikten sonra özellikle görüşmek istemezler. Ancak bir partide ya da sokakta karşılaştıklarında birbirlerine medenice hal hatır sorabilmeliler. Bu karşılaşmada biri ‘Nasılsın?’ diye sorduğunda karşı taraf ‘Senden sonra nasıl olmamı bekliyorsun?’ gibi yanıtlar vermediği sürece bir sorun çıkmaz. O saatten sonra eski defterleri açmak, iğneleyici sözler söylemek çok anlamsız ve hiç kimseye bir yarar sağlamaz.”
Çocuklar için çabalayın
Ayrıldıktan sonra birbirinden nefret eden taraflar en çok da çocuklarına zarar veriyor. Dünyada en çok sevdiği iki kişi arasında ikilemde kalan çocukların ruhu derinden yaralanıyor. Terapist Karacehennem, kayınvalidelerin de çocuklar üzerinde bu anlamda olumsuz etkileri olabildiğini söylüyor. Hafta sonu çocuğunu almaya gelen bir babanın eski eşi ile ayaküstü sohbet edebilmesinin ya da bir sorun olduğunda ayrılmış anne-babanın iletişim kurarak ortak bir çözüm üretmelerinin çocuklar için de olumlu olduğunu vurgulayan Karacehennem, “Bazen ayrılan eşlerden biri tekrar evlenebiliyor. Evlenmeyen taraf çocuğu kullanarak karşı tarafın peşini bırakmıyor. Örneğin anne, çocuğun sağlığı ile ilgili uydurma ya da abartılı bahanelerle eski eşini arayıp duruyor. Ya da baba çocuğunu almak için okula giderken onların peşine takılıyor. Evde çocuğunu olumsuz mesajlarla dolduruyor. Çocuk babasının yeni eşine yönelik olarak ‘Sen babamı bizden aldın’ gibi cümleler kurabiliyor. Aileler unutmamalı ki çocuğu, anne veya babası hakkında doldurmak ona yapılacak en büyük kötülüktür.”
AYRILAN KADIN KENDİNE GÜVENMELİ

Boşanan ve özellikle çocuklu kadınların zorlu günler yaşayacaklarını, ancak bunları aşabilmek için kadının önce kendine güvenmesi gerektiğini söyleyen Evlilik ve İlişki Terapisti Karacehennem, “Geçmişi bir türlü unutamamak normal bir durum değil. Buna bağlı olarak aşırı yemek, alışveriş yapmak ya da takıntılı bir hal almak gibi ruhsal hastalıklar doğabiliyor. Bu durumdaki bir kadının iş bulması kurtarıcı oluyor. Bu işin çok büyük paralar kazandırması da gerekmiyor. Hemen iş bulamıyorsa bir süre dinlenip kendine zaman tanıması gerekiyor. Kendine bu şekilde yeni bir düzen kurmayı başaran kadın eski eşine kin gütmeyi bırakıp medeni bir ilişki kurmayı da başarıyor” diyor.
1 kadın ve 1 erkek dost olabilir mi?

Evlilik ve İlişki Terapisti Selin Özkök Karacehennem, bu soruya “Hayır” diye yanıt veriyor ve ekliyor; “7-8 yıl önce bu soruya ilk kez yanıt verdiğimde bana tepki gösterdiler. Ancak bu bir gerçek. Bekarsındır, bir çekim hissetmiyorsundur, kafa yapısı olarak çok iyi anlaşıyor olabilirsin. Ancak taraflar evli ise bir tarafın karşı cins ile samimi bir arkadaşlık kurması, eşini dahil etmediği buluşmalar gerçekleştirmesi çok da gerçekçi değildir. Çünkü eğer kişinin bir çekincesi yoksa bu buluşmalara eşini de dahil edecektir. Bu durum evliliğin yazılı olmayan kanunlarından biridir. Zaten biraz derine inildiğinde arkadaşlık taraflarından birinin diğerine aşık olduğu ancak arkadaşlığı da kaybetmemek uğruna bunu sakladığı anlaşılıyor.”
Medeni ilişki yeni eşi üzer mi?

Ayrıldıktan sonra iletişimlerini koparmayan eşler az da olsa var tabii. Ancak tarafların görüşmenin kapsamını genişletmeleri zaman zaman yeni eşler için sıkıntı verici olabiliyor. Terapist Karacehennem, “Eski sevgili ile görüşmek ihanete girer mi?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “İhanet değil ama beraber olduğu kişiye saygısızlık olarak kabul edilmelidir. Tabii ki karşılaşıldığında ayaküstü sohbet edilebilir ancak baş başa kahve içmek, yemeğe çıkmak gibi görüşmeler yeni eşi rahatsız ediyor. Her şeyi sınırında tutmak gerekiyor.” Bir de şu “Arkadaş kalalım, ben sana layık değilim” meselesi var. Ayrılmak isteyen tarafın diğerine kalp kırmamak için söylediği bu söz çok açık bir şekilde ayrılığı ifade ediyor. Terapist Karacehennem, bazen karşı tarafın bu laftan bile bir umut çıkarmaya çalıştığını ancak gerçekçi olunması gerektiğini vurguluyor.
Yaprak Çetinkaya
Formsante Dergisi Haziran 2011 Sayısı
Hakkında birçok şehir efsanesi bulunan penis ile ilgili bazı gerçekler gün yüzüne çıktı. İngiltere Ulusal Sağlık Servisi sayfasında yayınlanan bir makale genellikle pek bilmediğimiz ya da dedikodu gibi konuşulan 5 konuya açıklık getirdi.

• Penis kırılabilir. Penis ereksiyon halindeyken sert bir şekilde döndürüldüğünde kırılabilir. Her ne kadar peniste kemik olmasa da ereksiyon (sertleşme) sırasında kan ile dolan baloncuklar şişer ve penis uzar, sertleşir ve kalınlaşır. Aynı balonlarda olduğu gibi bu baloncuklar ters bir hareketle patlayabilir. Kan bu baloncuklardan penis içerisine boşalır ve oldukça ağrılı şişme yapar. Çok sıklıkla karşılaşılmayan bu durumların %30’u bayanlar üsteyken olmaktadır. Genellikle penis bayan üstte olduğu zaman kaymakta ve kırılmalara sebep olmaktadır.
• Erkekler bir çok kez uykuda sertleşme yaşayabilir. Normal koşullarda sağlıklı bir erkek gecede 3 ila 5 arasında 25 ile 35 dakika arasında değişen ereksiyon yaşarlar. Bir çok erkek sokak jargonunda ‘sabah serliği’ olarak adlandırılan ereksiyonu yaşarlar. Gerçek ise bu sertleşmenin gece ereksiyonun en sonuncusu olmasıdır. Gece ereksiyonlarının nedeni tam olarak anlaşılmış değildir. Ancak yapılan çalışmalar bu ereksiyonların uykunun hızlı göz hareketleri ile seyreden (REM) bölümünde gerçekleştiğine işaret ediyor. Bu bölüm genelde rüyanın gerçekleştiği bölüm olarak adlandırılıyor. Sebebi ne olursa olsun gece ereksiyonu bir çok doktor için ereksiyonda herhangi bir problemin olmadığını gösteren önemli bir işaret. Gece sertliği oluyorsa erkekte bir problem yok demektir.
• Penis boyu ayak boyu ile ilişkili değildir. British Journal of Urology International’da yapılan bir çalışma penis boyu ile ayak numarası arasında herhangi bir bağın olmadığını, bunun tamamen bir şehir efsanesi olduğunu gösterdi.
Güvenilir, etkili afrodizyak tablet için tıklayın
• Küçük penisler daha büyük ereksiyon yaşarlar. Küçük penisler ereksiyon sırasında uzun penislere oranlara daha çok büyürler. 2770 erkek arasında yapılan bir çalışmada kısa penislerin ereksiyon sırasında ortalama % 86 büyüdüğünü gösterdi. Bu oran uzun penislerde ise % 47’de kaldı. Neydi, ne oldu denebiliyormuş.
• Penis kaslardan oluşmaz. Toplumda sıkça bilinenin tersine penis kaslardan oluşmaz. Bu yüzden ereksiyon halinde istediğimiz gibi penisi hareket ettiremeyiz. Penis, uyarıldığı zaman içi kanla dolan bir çeşit sünger gibidir. Ereksiyon sırasında silindir şeklindeki odacıklara dolar ve bu sayede penis büyür ve sertleşir. Bu büyüme sırasında odacıklar toplar damarları bloke ederek kanın geri gitmesini engellerler. Penis istemli çalışmaz; bu nedenle otur, kalk dinlemez.
Öne çıkan diğer bir problem ise istenilen ereksiyon seviyesine çıkamamaktır. Özellikle giderek artan sigara ve alkol kullanımı, anti-depresan tüketimindeki artış, çevresel faktörler ve dolaşım sistemindeki problemler ereksiyonu etkilemektedir. Bunun önüne geçmek için güvenliği kanıtlanmış, libidoyu ve performansı arttıran afrodizyak tabletler çok popülerdir.
Eczanelerde satılan ve kimyasallar gibi alışkanlık oluşturucu yan etkileri bulunmayan afrodizyaklar arasında yer alan Mone sadece ereksiyon probleminin önüne geçmekle kalmıyor aynı zamanda sperm kalitesinde iyileşme ve erken boşalma karşıtı etkiler de oluşturuyor.

Ehec bakterisi 47 can aldı!

Almanya’da dört yeni kurban almasıyla birlikte, ölümcül Ehec bakterisi salgınından Avrupa’da ölenlerin sayısı 47’ye yükseldi.

Alman makamlarının açıklamasına göre, İsveçli bir kadının hayatını kaybetmesiyle, ölümlerden sadece biri Almanya dışında meydana geldi.
 Almanya Federal Sağlık Enstitüsü, ülkede toplam 3 bin 801 kişi çok tehlikeli ve bulaşıcı Ehec bakterisinden tedavi altına alındı ve bunlardan 834’ünde böbrek ve SHU adı verilen nörolojik yetmezlik dolayısıyla ciddi komplikasyon oluştuğunu belirtti.  Ülkede salgın hastalığın zirveye ulaştığı 30 mayıstan bu yana yeni vaka sayısında düzenli düşüş olduğu da kaydedildi.


Meyve şenliği başladı!

Yazın gelmesiyle giysiler hafiflerken fazla kilolardan da kurtulmaya çalışıyoruz.

Dr. Hasan İnsel

İlk akla gelen çözüm, beslenme şeklinin gözden geçirilmesi oluyor. “Daha çok sebze, meyve yiyeceğim”, “Şekeri, yağı azaltacağım” gibi sözler vermeye başlıyoruz. Kışın soğuğundan sonra baharın yorgunluğunu ve derecesi yükselmeye başlayan hava sıcaklığının etkisini azaltmak için meyve yardımcımız oluyor.
Sağlık deposu kayısı

Çoğumuzun şu sıcak yaz günlerinde severek yediği kayısının meyveler arasında ayrıcalıklı bir yeri var. Kayısının demirbaş gıdalardan biri olduğu, Himalayalar’ın Hunza Vadisi’nde yaşayanların, 100 yaşını görmesiyle kabul edildi. Geleneksel Çin tıbbında kayısı, bin yıldır kullanılıyor. Vücut sıvılarını yenileyen, toksinleri atan ve susuzluğu gideren özellikleri var.
Doğuya sefer yapan Büyük İskender’in bu meyveyi Batı dünyasına getirdiğine inanılıyor. Eski Yunan tıbbında şifalı özellikleri bilinen kayısıyı, Romalılar aşk tanrıçası Venüs’e adamış. Günümüz- deki araştırmalar kayısının en yüksek ve en çeşitli karotenoid düzeyine sahip olduğunu gösteriyor. Karotenoidler, kalp hastalığını önleyen, kötü kolesterolü düşüren ve kansere karşı koruyucu antioksidanlara deniyor.
Potasyum, demir ve lif kaynağı
Kayısı, içerdiği selüloz ve pektin sayesinde, kabızlık çekenler için değerli bir yardımcı ve hafif bir müshil. Genellikle 6-8 kayısı istenen sonucu verecektir. Özellikle kış aylarında popüler bir alternatif olan kuru kayısı, kurutma işlemi sırasında bozulmayı önlemek için eklenen kükürtdioksit nedeniyle yaklaşık her 100 kişiden birinde alerjik reaksiyonlara neden olabilir ve her 20 astımlıdan birinde krizleri tetikleyebilir. Kükürtsüz kuru kayısı yemek isterseniz doğal yoldan kurutulmuş (kahve rengi) kuru kayısılardan alabilirsiniz. Yalnız unutmayın, taze kayısının yüz gramında (3-4 iri kayısı) 50 kalori ve 9 gr. doğal şeker varken, 100 gr.  kuru kayısıda suyu giderek konsantre olduğundan, 215 kalori ve 53 gr. doğal şeker var. Kayısıda oksalat bulunduğundan, kalsiyum oksalatlı böbrek taşları olanların fazla kayısı yememeleri önerilir.
Serinlik yolu karpuz

Yaz aylarının vazgeçilmezi karpuzun anavatanı, Afrika’nın tropikal bölgeleri. C vitamini deposu karpuzun aynı zamanda kırmızı rengiyle kendini gösteren beta-  karoten içeriğiyle antioksidan etkisi var. Bol miktarda su içeriğinden dolayı kilo vermek isteyenlere beslenmelerinde destek olabilir. Bir ince dilim karpuz (200 g.), yaklaşık 70 kalori enerji içerir. 100 mg. kadar potasyum içeriğiyle vücudu destekler. Lif bakımından zengin olmasıyla da bağırsakların çalışmasında etkili.
Ödem giderici kiraz

Dolgun, parlak, renkli ve tatlı kirazların yararları saymakla bitmez. Kirazın en önemli özelliği,  salisilat içeriğiyle aspirin benzeri etkisinin olması. Bunun yanında böbreklerin ve karaciğerin toksik maddelerden arındırılmasına yardımcı oluyor. 14-15 adet kiraz,     160 mg. potasyum içeriğiyle kadınların özel dönemlerinde vücutlarında meydana gelen ödemin atılmasında oldukça etkili. Bir küçük kase kiraz, 50 kalorilik düşük enerjisi ve içeriğindeki lifle kilo vermek isteyenleri tok tutarak bu sürece yardımcı da oluyor.
Meyve salataları yaratın

Çeşitli meyvelere taze cevizle badem, yağsız yoğurt katarak farklı salatalar elde edebilirsiniz. Bu tip salatalar özellikle meyveyle arası pek iyi olmayan çocukların ve gençlerin iştahını kabartıp, onları meyve tüketmeye alıştırabilir. Yediğiniz her meyvenin değişik oranlarda A ve C vitamini içerdiğini unutmayın. Her gün değişik çeşitte ve renkte meyve yemeye özen gösterin.


Bilim adamlarından mucize buluş!

ABD’den bilim adamlarının yaptığı bir bilimsel çalışma, donörlerden alınan deri hücreleriyle laboratuvar ortamında üretilmiş çeşitli boy ve ebatlarda her an ameliyatlarda kullanıma hazır kan damarlarının üretilmesinin yolunu açtı.


Bilim adamları, hasta yerine donörlerden alınan deri hücreleriyle doku uyuşmazlığı ile doku reddini engelleyici ilaçlara ihtiyaç bırakmayan, laboratuvar ortamında üretilmiş kan damarlarını, bir soğutucu içinde muhafaza edilen her an kullanıma hazır, çeşitli boy ve ebatlarda kan damarları üretilmesi hedefine ulaşmada önemli bir adım olarak değerlendiriyor.

Polonya’da laboratuvar ortamında üretilmiş kan damarları nakledilen 3 diyaliz hastasının, ameliyattan 2 ila 8 ay sonra doku reddi sorunuyla karşılaşmadan işlevlerini yerine getirdikleri, American Heart Association adlı tıp kuruluşu için dün görüntülü ve sesli internet ortamında yapılan bir bilimsel sunumla gösterildi.

Bilimsel çalışmayı yöneten ABD’nin San Francisco kentindeki Cytograft Tissue Engineering Inc adlı hücreden doku üretimi mühendisliği şirketinin şefi Todd McAllister, yaptığı açıklamada, "Kan damarlarının, donörden alınan numune hücrelerle üretimi, maliyeti büyük ölçülerde azaltarak 6 ila 10 bin dolara indirdi" diye konuştu.

McAllister dünyada bu teknolojiden istifade edecek yüz binlerce hastanın bulunduğuna işaret etti.

 Daha önce de hastaların kendi derilerinden alınan hücrelerle laboratuvar ortamında kan damarları üretilebiliyordu. Ancak bu yöntem çok fazla zaman ve para kaybına neden olması nedeniyle kullanışlı olmaktan çok uzaktı.

Kök hücresi kullanılmadığı için hiçbir ahlaki soruna da yol açmayacak bu teknoloji, kan damarları zarar görmüş diyabetli hastalar, uzuvları zarar gören askerler, by pass ameliyatı geçirenler ve diğer gruptaki hastaların tedavisinde kullanılabilecek.

Bilimsel çalışmayı değerlendiren, Duke Üniversitesi doktorlarından, kalp uzmanı Robert Harrington çalışmayı, "çok heyecan verici" olarak niteledi. Diyaliz işlemi nedeniyle zarar gören kan damarlarının "devasa bir kamu sağlığı problemi olarak ortaya çıktığına" işaret eden Harrington, "Eğer şu an Avrupa ve Güney Amerika’da devam eden daha geniş çaplı bir çalışma da başarıya ulaşırsa "bu çok büyük haber olur" değerlendirmesinde bulundu.

Horlama yaşam kalitenizi düşürüyor

Horlama, sosyal bir sorun gibi gözükse de insan sağlığını tehdit ediyor, tedavi edilmediği sürece yaşam kalitesinde ciddi kayıplara neden oluyor.

 Yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi gibi ciddi rahatsızlıklara yol açan horlama sorununu, tedavi yöntemlerini ve pratik çözüm önerilerini Anadolu Sağlık Merkezi’nden Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Sertaç Yetişer anlatıyor.
Solunum yolunda daralmış bölgelerden geçen havanın, çevredeki yumuşak dokuları titreştirmesi sonucu ortaya çıkan sese horlama deniyor. Horlama, basit bir horlama sorunu ya da çok ciddi bir hastalık olan obstruktif uyku apnesi olan uyku bozukluklarının bir parçası olabiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Sertaç Yetişer, “Horlama hastalığı tedavi edilmez ise hastaların fizik ve mental kapasitelerinde düşüş yaşanır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulurken, yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi gibi ciddi hastalıklar yerleşir” diyerek horlama sorunu yaşayanları uyarıyor.
Horlamanın cerrahi ve cerrahi olmayan yöntemlerle tedavi edilebildiğini belirten Prof. Dr. Yetişer, tedavi yöntemlerini şöyle anlatıyor:
“Cerrahi yöntemlerde öncelikle üst solunum yollarında darlığa yol açan anatomik bozukluklar düzeltiliyor. Solunum yolu başlangıcından başlarsak öncelikle burun anatomisindeki bozukluklar ki burun kemiği eğrilikleri, burun eti büyümeleri, kronik sinüzit, burun polibi gibi hastalıklar tedavi ediliyor. Yumuşak damak, küçük dil, dil kökü ve özellikle çocukluk çağında bademcik ve geniz eti büyümeleri cerrahi yöntemlerle tedavi ediliyor. Bunlar klasik cerrahi yöntemlerle tedavi edilebileceği gibi radyofrekans, laser, yumuşak damak implantları gibi yeni nesil yöntemler de kullanılabiliyor. Çene kemiklerinin düzeltilmesine yönelik cerrahi işlemler çok ender hastalarda uygulanması gereken oldukça ağır cerrahi girişimlerdir” diye konuşan Prof. Dr. Sertaç Yetişer, cerrahi olmayan yöntemleri de aktarıyor: “Ameliyata uygun olmayan veya ameliyatla iyi sonuç alınamayan hastalarda kullanılan ve başarı yüzdesi çok yüksek olan bir yöntem de CPAP adı verilen bir cihazın kullanılmasıdır. Bu cihaz uyku sırasında takılan bir maske ile basınçlı hava solunmasını sağlıyor. Bu basınçlı hava ile solunum yollarının uyku sırasında daralması önlenmiş oluyor. Nerdeyse bütün hastalar bu cihazdan yarar görür. Bunun dışında alt çeneyi öne çeken damak protezleri, burun deliklerinin açık kalmasını sağlamaya yönelik çok çeşitli protezler veya hasta horlamaya başladığında elektrik veren cihazlar da bulunuyor ancak başarı yüzdeleri oldukça düşük.”
Horlamayı önlemek için:
Aşırı yorgunluğun horlamayı artırdığını söyleyen Prof. Dr. Sertaç Yetişer, horlayanlara uykularında rahat etmeleri için önerilerini de şöyle sıralıyor:
• Spor yapın.
• Uyku ilacı, sakinleştirici ve antihistaminik gibi ilaçları uykudan önce almayın.
• Uykudan 3 saat önce ağır yemek yemeyin.
• Aşırı yorgunluktan kaçının.
• Uykuda sırt üstü yatmak yerine yana yatmayı tercih edin.
• Eski bir öneri olarak pijama sırtına tenis topu dikmek hala faydalı bir metoddur. Böylelikle sırt üstü uyumanın önüne geçilebilir.
• Yatağınızın baş tarafı daha yukarıda olacak şekilde tüm yatağınızı yaklaşık olarak 10 cm bir tarafa doğru çevirin. Bu amaçla yatağınız bir tarafı altına bir tuğla yerleştirmek amacınıza uygun olacaktır.
• Evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanıyın.


Ağız sağlığı ile ilgili ipuçları

Ağız bakımına 5 dakika ayırmak günlük düzeninizi bozar mı?

Seneler geçtikçe vücudumuzun diğer bölümleri etkilendiği gibi diş ve dişetlerimiz de etkileniyor.  Bu nedenle ağız sağlığı çok önemli.  Günlük ağız bakımında küçük değişiklikler yaparak, dişleri uzun süre daha sağlıklı tutmak mümkün. İşte daha iyi bir ağız sağlığı için diş hekimi Kıvanç Cebesoy’dan ipuçları:

İyi besinler tüketin

Sağlıklı beslenmek iyi ve sağlıklı yaşamanın olmazsa olmazı, ancak bazı yiyeceklerin özellikle dişlerimize faydalı olduğunu biliyor musunuz?  Elma, armut, kereviz, havuç, karnabahar, çilek gibi meyve ve  sebzeler içeriklerindeki doğal liflerin tükürükle birleşmesi sonucunda doğal olarak dişleri temizler ve bakterileri  yok eder.  Bazı besinler ise, bu durumunun tam tersine etki gösterir ve dişleri hızla lekeler.  Kahve, çay, yaban mersini, frenküzümü, turunçgil suları, gazlı içeçekler ve kırmızı şarap dişler üzerinde leke bırakır. Kısaca eğer bir yiyecek tişörtünüzü lekeliyorsa, dişlerinizi de lekelemesi kaçınılmazdır.

En az 2 dakika fırçalayın

Dişleri fırçalamak için ayrılan süre en az iki dakika olmalıdır, yani sadece 120 saniye.  Ancak çoğu yetişkin bu sürenin yakınına bile gelememektedir. Dişlerinizi fırçalarken kronometre kullanın, böylece diş fırçalamak için kendinize yeterli zamanı ayırmış olursunuz.   Kısa ve nazik  hareketlerle dişlerinizi fırçalayın, dişeti çizgisine,zor erişilen arka dişlere,dolguların temizlenmesine ayrıca önem gösterin.  Tüm bölümlerin  iyice temizlenmesine konsantre olun.

• Tüm dişleri ve yüzeyleri temizleyin – iç, dış ve çiğneyici yüzeylerle birlikte dişetlerini fırçalayın.
• Eğer dişleriniz kanıyorsa fırçalamaya ara vermeyin.  Dişeti hastalığının ilk aşaması olabilir ve doğru şekilde fırçalayarak önleyebilirsiniz. Dişetleriniz iki haftadan fazla süredir kanıyorsa mutlaka bir diş hekimine görünmelisiniz.
• Daha taze nefes için, dilinizi de mutlaka fırçalayın.

Doğru fırçayı seçin

Dişleri fırçalamayı bilmek kadar fırça seçimi de önemlidir.  Diş hekimlerinin çoğu düz küçük başlı ve yumuşak diş fırçalarının, plakları temizlediği için en iyi seçim olduğu konusunda hem fikir.  Pilli diş fırçaları ise elle fırçalamaya oranla daha etkindir.  Ayrıca 3 ayda bir yada fırça yıprandığında diş fırçası mutlaka yenisi ile değiştirilmelidir.

Diş ipini ihmal etmeyin

Ne kadar uğraşırsanız uğraşın diş fırçasının ulaşamadığı yerler olacaktır. Fırçanın ulaşamadığı ara bölgelerde kalan besin artıklarını ve plakları  temizlemek için diş  ipi kullanılmalıdır.

Kalan bakterilerden ağız gargarası ile kurtulun

Dişler ağız yüzeyinin sadece dörtte birini kapladığından, kalan ağız yüzeyi fırça ve diş ipi ile yapılan temizlikten sınırlı fayda sağlar ve ulaşılamayan yüzeylerdeki bakteriler hızla çoğalarak dişlerin üzerine ve  tüm ağıza yeniden yayılırlar.   Bu nedenle sadece dişleri fırçalamak yetmez . Bakteri plağına karşı etkili ve sürekli kullanıma uygun bir ağız gargarası, fırça ve diş ipi ile beraber günlük etkin bir ağız temizliği sağlar. Sabah ve akşam düzenli olarak bakteri plağına karşı etkili ve sürekli kullanıma uygun bir ağız gargarası kullanmak, fırçalama ve diş ipinden arta kalan tüm bakterileri öldürür.

Tavuk dönerde inek memesi!

Ucuz olması nedeniyle tüketimi giderek artan tavuk dönerde, maliyeti düşürmek amacıyla içine karıştırılan deri, sakatat gibi ürünlere son olarak inek memesi de eklendi.

Çarşı merkezlerinde, okul ve dershanelerin civarındaki kafeteryalarda ve seyyar tezgahlarda satılan tavuk döner, ucuzluğu ve hazırlanmasının kolaylığı nedeni ile büyük rağbet görüyor. Türk usulü fast food olarak da adlandırılan ekmek arası tavuk dönerin fiyatı mahalle aralarında ayranla birlikte 1 TL’ye kadar düşebiliyor.

 Türkiye Lokantacılar Federasyonu Başkan Vekili Şefik Aslan, A.A muhabirine yaptığı açıklamada, tüketicinin sağlıklı ve ucuz olması nedeniyle beyaz ete yöneldiğini belirterek, bu kapsamda tavuk dönerin imalat ve satışının da kolay olması nedeni ile yaygınlaştığını söyledi.

Kazançlarını arttırmak isteyen bazı ’uyanıkların’ ise çeşitli hilelere başvurduğunu, sakatat parçalarından bağırsağa, kıyılmış tavuk derisinden paçaya kadar birçok artık maddenin tavuk dönerde kullanıldığını ifade eden Aslan, "Tavuk kesim ve parçalama işlerinin yapıldığı yerlerde, çöpe atılması gereken sakatat ve özellikle tavuk derisi bazı çalışanlar tarafından çuvallara doldurularak, dönercilere satılıyor" dedi.

Artıkların tadının anlaşılmaması için baharatlanarak dönerin içerisine karıştırıldığını belirten Aslan, şunları kaydetti:
"Döner, Türk yemek kültürünün yurt dışındaki en çok bilinen ve en iyi temsilcileri arasında yer alıyor. 2006 yılına kadar hem tavuk dönerde hem de et dönerde hileye pek fazla rastlanmıyordu. Ancak artan taleple birlikte sayısı artan tavuk dönercilerden bazıları daha çok kar elde etmek için hileye başvurmaya başladı. Son dönemlerde deri ve sakatatların yanı sıra tavuk dönere karıştırılan ürünler arasına inek memesi de eklendi. Sakatat, tavuk derisi, paça gibi tavuk etine karıştırılan maddeleri tespit edebiliriz. Ancak tavuk dönere karıştırılmış inek memesini tadından ayırt etmek çok zor. Bu tavuk dönerdeki en son hiledir. Gıda da yapılan hileler sağlığımızı bozmasının yanı sıra damak tadımızı da yok ediyor."

Gıda hilelerinin sadece tavuk dönerle sınırlı kalmadığını belirterek, tüketicilerin bu konuda bilinçli olmaları konusunda uyaran Aslan, şu bilgileri verdi:

 "Soframızda her öğün bulunan ekmeğe karbonat katılarak rengi beyazlaştırılıyor. Kasaplarda et terbiye edilirken yüzde 20-25 oranında su verilip ağırlaştırılıyor. İnsanlarımız eti bir kilo diye alıyorlar ama onun sadece 750 gramı et. Kırmızı bibere kiremit tozu, karabibere renk alması için kanserojen boya katılıyor. Kırmızı etten yapılan kıymaya tavuk kıyması karıştırılıyor. Küf tutmuş ve bayatlamış peynirler, eritilerek eritme peynir olarak piyasaya sürülüyor. Salam sosis ve sucuk gibi et ürünlerine tavuk derisi bağırsağı taşlık karıştırılıyor. Sütün öz yağı alınarak, katı yağ ile karıştırılıyor. Bu şekilde süte yağlı süt imajı veriliyor. Bu gıda hilelerine karşı yapılacak en iyi iş bilinçli bir tüketici olmak."

İNEK MEMESİ LABORATUVARDA TESPİT EDİLEBİLİR
Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Özgür Gölge ise inek memesini tavuk etinden tadarak ayırt etmenin mümkün olmadığını vurgulayarak, ancak laboratuvar ortamında yapılacak testler sonucunda tavuk etindeki inek memesinin tespit edilebileceğini söyledi.
Gıda hilelerinin bir insanlık suçu olduğunu belirten Gölge, döner içerisindeki inek memesinin mastitis hastalığı (meme iltihabı) taşıdığı takdirde ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini kaydetti.

Tavuk döner yapan yerlerin ucuz fiyatlara aldıkları memeleri dönerin içerisine öğüterek karıştırdıklarını ifade eden Gölge, "Gıda hilelerine karşı daha sıkı tedbirler alınmalı. Yetkili kurumlar denetim ve kontrollerle bu tür kötü niyetli kişilerin halkın sağlığı ile oynamasına izin vermemeli. Tüketici de bu konuda duyarlı olmalı gıda açısından güvenilir yerleri tercih etmeli" diye konuştu.
Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası ve Dünya Bankası’nın ortaklaşa 34 ülkede gerçekleştirdiği bir araştırma...

Türklerin yarısının kriz sonrası hayatlarından memnun olduğu belirlendi. Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Dünya Bankası’nın ortaklaşa 34 ülkede gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, Türklerin yüzde 50’si ekonomik kriz sonrası hayatlarından memnun iken, katılımcıların üçte ikisi Türkiye’de konuşma özgürlüğü, adil ve özgür seçimler, hukuk ve düzen ve güçlü bir siyasi muhalefet olduğunu düşünüyor. Araştırmada ayrıca, Türkiye’de başbakanlığa duyulan güvenin arttığı ancak mahkemelere ve orduya duyulan güvenin düştüğü kaydedildi.

Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Dünya Bankası’nın ortaklaşa 34 ülkede 38 bin hanede gerçekleştirdiği "Kriz Sonrası Geçiş Döneminde Hayat" araştırması, krizin düşük sosyo-ekonomik düzeyde yaşayan insanları daha çok etkilediğini gösterdi. Türkiye’de yüzde 47 olan oranın, geçiş bölgelerinde yüzde 49, batı Avrupa ülkelerinde ise yüzde 31 olduğu ifade edildi.

AVRUPA’NIN YÜZDE 73’Ü YAŞAMLARINDAN MEMNUN

Ekonomik kriz sonrası yaşam memnuniyetinin Türkiye’de yüzde 50, geçiş bölgelerinde yüzde 43 ve batı Avrupa’da yüzde 73 olduğu ifade edilen araştırmada, memnuniyetin yaş ve gelirle ilişkili olduğuna dikkat çekilerek, yüksek gelire sahip olan insanların yaşam memnuniyetinin çok az düştüğü, 60 yaş üzeri ve düşük gelirli insanlarda yükseldiği belirtildi.

ZENGİNLER İYİMSER DEĞİL

Araştırmada, iyimserlik düzeyinin de gelir ve yaşla bağlantılı olduğu belirtilerek, Türkiye’de gençler ve yüksek gelire sahip insanlar arasında iyimserlik oranının düştüğüne dikkat çekildi.

Türklerin yüzde 35’inin demokrasi ve pazar ekonomisinin kombinasyonunu diğer sistemlere göre tercih ettiği belirtilerek, bu oranın geçiş bölgesi ülkelerde yüzde 34, batı Avrupa ülkelerinde ise yüzde 42 olduğu ifade edildi.

TÜRKLERİN ÜÇTE İKİSİ KURUMLARIN DEMOKRATİK OLDUĞUNA İNANIYOR

Türklerin temel kurumların demokratik olduğuna çok güçlü bir şekilde inandığına dikkat çekilerek, araştırmaya katılanların üçte ikisinin Türkiye’de konuşma özgürlüğü, adil ve özgür seçimler, hukuk ve düzen ve güçlü bir siyasi muhalefet olduğunu düşündükleri belirtildi.

MAHKEMELERE VE ORDUYA DUYULAN GÜVEN AZALDI

Ayrıca, Türkiye’deki demokratik kurumlara olan güvenin batı Avrupa ile karşılaştırıldığında yüksek olduğu ifade edilerek, 2006-2010 döneminde Türkiye’de başbakanlığa duyulan güvenin arttığı ve yüzde 60 civarında olduğu, parlamento ve hükümete duyulan güvenin aynı oranda kaldığı ancak mahkemelere duyulan güvenin yüzde 60’lardan yüzde 55’lere, orduya duyulan güvenin ise yüzde 80’lerden yüzde 70’lere düştüğü kaydedildi.

TÜRKLERİN GENEL GÜVENİ DÜŞÜK

Araştırmaya katılan Türklerin diğerlerine güvenme oranının ise sadece yüzde 17 olduğu belirtilerek, bu oranın 2006’dan bu yana bütün yaş ve gelir grupları arasında azaldığı ancak düşük ve orta gelir grupları arasında belirgin bir düşüş olduğuna dikkat çekildi.
Bu arada, güven oranı geçiş bölgelerinde yüzde 34, batı Avrupa ülkelerinde ise yüzde 42 olarak kaydedildi.

TÜRKLERİN YOLSUZLUK ALGISI YÜKSEK

Yolsuzluk algısı konusunda ise, Türkiye’de yolsuzluk algısı düzeyinin birçok geçiş bölgesinden daha yüksek ve önemli olduğu belirtilerek, "Özellikle bu yolsuzluk algısı kamu sektörü ile ilgili arttığı" öne sürüldü.
Araştırmada sonuçlarında ayrıca, "Katılımcıların yüzde 15’nin trafik polisi, sivil mahkemeler, kamu sağlık kuruluşları veya işsizlik ödemelerine başvurularda resmi olmayan ödemeler yaptıklarını söylüyorlar" denildi. Buna karşın katılımcıların yüzde 41’inin yolsuzluk düzeyinin 2006’dan bu yana gerilediğine inandığı belirtildi.

Menstruasyon Nedir Adet Duzensizligi

Sağlık Kadın Hastalıkları, Kadın Hastalığı Bilgileri

Üretim görevini yükümlenen kadın vücudunda birçok değişik­likler olabilir. Kadın organizması ve ruhsal durumu bu deği­şikliklere uyabilmek için büyük çaba harcar. Kadın hastalık&shy




Sağlık Kadın Hastalıkları, Kadın Hastalığı Bilgileri

Üretim görevini yükümlenen kadın vücudunda birçok değişik­likler olabilir. Kadın organizması ve ruhsal durumu bu deği­şikliklere uyabilmek için büyük çaba harcar. Kadın hastalık­ları özellik gösterdiği için ayrı olarak incelenmektedir.

Menstrüasyon Nedir, Menstruasyon Dönemi Düzensizliği

Menstrüasyon (Adet düzensizliği) hipofiz bezinin kontrolü altındadır. Hipofiz bezi de beyin taba­nında bulunan hipotalamusun kontrolundadır. Hipotalamusun duygularla çok yakın bağıntısı bulunduğundan kadının duygu­sal durumları menstrüasyon kanamalarında etkili olur. Mens­trüasyon yokluğunun en sık görülen nedenleri kadının gebe kalma korkusu ya da bebek sahibi olmak için gösterdiği aşırı istektir. Çok ender olarak da kızlık zarının deliksiz olması ka­nın vajende birikmesinin nedenidir. Genellikle ağrılı adet düzensizliği sebepleri psikolojiktir ve ilk doğumdan sonra ortadan kalkar.




Adet Düzensizliği Nedenleri: Kansızlık, zayıflık, ortam değişikliği ve uzun süreli sinirsel gerilim görülür. Ağrılı menstrüasyonda ise mut­laka ruhsal bir bunalım söz konusudur.

Adet Düzensizliği Tedavisi: Nedenlerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. A vi­tamini ve yatıştırıcı ilaçlar yararlıdır.

Menopoz (yaş dönemi): Genellikle kadının yaşamında yak­laşık 45-50 yaşlarında başlayan, çeşitli organik ve psikolojik belirtiler gösteren bir dönemdir. Menopozda kadının üreme yeteneği kaybolur, ama kadında cinsel istek ve hareketlilik kaybolmaz. Kimi zaman kadının cinsel isteği eskisine oranla artış gösterir. Kadın 45 yaş dolayında daima menopozu bekler ve belirtilerini sanki varmış gibi hissetmeye başlar.

Menapoz Belirtileri: Değişken aralıklarla kanamanın birdenbire ke­silmesi ya da aşırı kanamalar, sıcak basmaları, terleme, genel durum bozukluğu ve çok ender olarak karamsarlık hali.

Menopoz Tedavi: Belirtiler çoğu kez hormon tedavisiyle giderilebi­lir. Yatıştırıcı ilaçların karamsarlık haline yararlı olduğu ke­sindir.